Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu
Biz kimiz? Amacımız ve taleplerimiz
Biz kimiz?
- Bizler, yıllardır 'öğretmen açığımız yok' söylemleriyle bilinçli ve tercihli bir şekilde atamaları yapılmayan öğretmenleriz.
- Bizler, kendi eğitim alanı dışında iş bulamayan, tam gün kadrolu iş güvencesinden yoksun, 'ücretli öğretmen' adı altında ayda 400- 600 TL arasındaki asgari ücretlerle, devlet okullarında ve dersanelerde kölece çalıştırılanlarız.
- Bizler, kamusal bir hizmet olan eğitimin, neo-liberal politikalar doğrultusunda 'piyasalaştırılmasının' getirdiği esnek çalışma biçimlerinin (ücretli, sözleşmeli vb) doğrudan muhataplarıyız.
- Bizler, yıllarca binbir emekle okuyan; üniversite eğitimi sonrasında açıkta bırakılan, yok sayılan, görmezden gelinen genç eğitimcileriz.
- Bizler, her yıl hayallerimizi bir başka bahara erteliyoruz, 30'lu yaşlarımıza gelip evlenemiyor, ailemizden harçlık almak zorunda bırakılıyoruz; iş bulamadığımız için işportacılık, inşaat işçiliği, tezgahtarlık yapıyoruz. Her şeyden önce 'sağlık güvencesinden yoksun' yaşıyoruz. Atanamadığı için hayatını düzene koyamayan, çeşitli psikolojik/ fiziksel sorunlar yaşayan ve çözüm yolu olarak da intiharı seçen birçok arkadaşımız mevcuttur ve bu sayı her geçen yıl daha da artmaktadır.
Tüm bu olumsuzluklara ve ayrışmalara karşı bir 'ses' olmak için bir araya geldik.
Çaresizliğe karşı 'umudun sesini yükseltmek için',
Bölünmüşlüğe karşı 'bir olmak için',
Dayanışma ve birlik içerisinde örgütlenerek, daha geniş kitlelere ulaşarak çoğalmak için bir aradayız.
Sistem, kendini sürekli yenileyerek var oluyor. Her yıl binlerce öğretmen, yaşadığımız olumsuz sürece dahil oluyor. Aramızda 5 ile 9 yıl arasında değişen ve henüz atamaları yapılmamış olan meslektaşlarımızın oranı ise azımsanamayacak kadar fazla. Ve bu insanlar yıllardan beri gerek yetkililere gerekse köşe yazarlarına yüzlerce hatta binlerce mektup ve mesaj gönderdi, sorunlarını dile getirmeye çalıştı; karşılığında ne olduğunu, içinde bulunduğumuz süreç yeterince açıklıkla ortaya koymaktadır. Şu ana dek yapılanlar bir yakarıştan öteye geçmedi. Böyle olunca da, derdi 'bir avuç azınlığa para akıtmak olanlar' bu yakarıştan hiç etkilenmediler. Tüm bunlara rağmen, kimse ortaya çıkıp 'kral çıplak' deme cesaretini gösteremedi. 140 bin öğretmen açığı bulunduğunu kendi ağzıyla ifade eden resmi makamların (MEB Personel Genel Müdürü) ve bu ifadeyi teyit eden makamların( DPT, TBMM Milli Eğitim Komisyonu Başkanı),yaşadığımız durumdan haberdar olmadığını düşünmek en iyimser hali ile saflıktır.
Bu kurumların ve/veya şahısların sorunumuzun çözümüne muktedir olamayacağının artık farkındayız, bunu bizzat yaşayarak ve tecrübe ederek gördük. Kendi birliğimize ve kendi gücümüze dayanarak mücadele etmemizin en doğru yol olduğunu bu süreç içerisinde daha iyi kavradık.
Peki neden bu haldeyiz? Neden bu uygulamalara maruz bırakılıyoruz?
Bugün yaşadığımız süreç, her alanda olduğu gibi eğitim alanının da piyasalaşmasını içermektedir. Dünyada 70'li yıllarda başlayan, Türkiye'de ise 80'li yıllarda geniş çapta uygulamaya koyulan 'yapısal uyum politikalarının' en etkili uygulayıcısı olan hükümet, ekonomik refahın gerçekleştirilmesinden devletin çekilmesini, hizmet alanlarının (eğitim, sağlık vb) rekabete açılmasını, eğitimin de bu süreçte 'ticarileşerek' piyasalaştırılmasını başarılı bir şekilde hayata geçirmiştir.
Kamu yönetiminin temelinde yer alan 'hizmet alan-hizmet veren' ilişkisi, yeni liberal dönemde 'müşteri-satıcı' ilişkisine dönüşerek kamusallığını yitirmiştir. Bir ülkede, en önemli kamusal hizmet olan 'eğitim' hizmetinin özelleştirilmesinin anlamı, toplumun en elzem ihtiyaçlarından biri olan 'eğitim ihtiyacının' karşılanmamasıyla eşdeğerdir. Bugün, 'neden tam gün kadrolu ve güvenceli bir işe sahip değiliz'? sorusunun cevabı işte bu uygulamalarda saklıdır.
Kamusal bir hak olan, Anayasa'da ve Milli Eğitim Temel Kanunu'nda da yer alan ifadesiyle: 'Öğretmenlik, Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan süreklilik arz eden, özel bir ihtisas mesleğidir.' ibaresi bu 7 yıllık dönem içerisinde sadece kağıt üzerinde kalmış; öğretmenler ve öğrenciler aleyhine yeni düzenlemeler yapılmıştır. İşsiz ve güvencesiz öğretmenler olarak hepimiz bu durumun yarattığı sıkıntıları yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Bizler, 'iradi' bir şekilde atamaları yapılmayarak, 'piyasa' mantığına terk ediliyor, 'yedek öğretmen ordusu' olarak özel okullarda, dersanelerde, devlet okullarında 'ücretli köleliğe' mahkum ediliyoruz.
Bugün ataması yapılmayan öğretmen sayısı 250 bini, ücretli öğretmen sayısı ise 60 bini aşmıştır. Önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde sayımız her yıl on binlerce yeni mezun öğretmenin katılımıyla daha da artacaktır. ÖSS'ye giren 1.5 milyon öğrencinin yaşadığı sıkıntıları, öğretmenler olarak KPSS sınavı ile önümüzdeki dönemlerde daha yoğun yaşayacağız. Bu yanlış bir ön görü değildir. Sistem aynı sürekliliğiyle devam ettikçe, yakın bir zamana dek sayımızın 1.5 milyonu bulması 'rasyonel' bir yaklaşımdır ve dayanakları ortadadır.
Taleplerimiz nettir:
-'Ücretli öğretmenliğin' vb 'esnek üretim' biçimlerinin koşulsuz olarak kaldırılması,
-200 bin öğretmenin ilki Şubat ayına dek olmak üzere acilen 'tam gün kadrolu ve güvenceli biçimde istihdamı'nın sağlanması.
Bu bilinçle bizler, 'ortak sorunlarımız' etrafında bir araya gelerek platformumuzu oluşturduk; ilk 'haklı' tepkimizi göstererek, 'açlık grevimizi ve protestomuzu' bu hedef doğrultusunda gerçekleştirdik. Ve bu taleplerimiz çerçevesinde, amaca ulaşana dek etkinliklerimizi büyük bir kararlılıkla ve iller bazında örgütlenerek devam ettireceğiz. Bu süreçte, bizim durumumuzda olan ve/veya destek vermek isteyen herkesi 'haklı ve meşru mücadelemizde' yanımızda olmaya davet ediyoruz.
Kaynak:ayop.biz
Bu Sayfa
4157
kez okundu.
Bu Sayfa İçin Yazılmış Tüm Yorumlar